Ceza Yargılamasında Söz Verme Sırasına Uyulmaması

28-02-2021

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas : 2017/488

Karar : 2019/570

Tarih: 01/10/2019

Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanıkların TCK’nın 81/1, 35/2, 29/1, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve mahsuba; sanıklardan birinin ise aynı Kanun’un 81/1, 35/2, 29/1, 31/3, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba ilişkin Yalova Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.05.2011 tarihli ve 210-137 sayılı hükümlerin sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 19.02.2014 tarih ve 3107-905 sayı ile;

"1- Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.06.2010 tarihli, 35-140 sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanıklardan birisinin savunulmasının diğer sanıklar yönünden savunmada zaafiyet yarattığı durumlarda sanıklar arasında menfaat uyuşmazlığının bulunduğunun kabulü gerektiğinden; aynı olayda yargılanan ve suçu birlikte işledikleri iddia olunan sanıklar arasında menfaat uyuşmazlığı bulunduğu anlaşıldığı hâlde, sanıkların ayrı ayrı müdafiler yerine aynı müdafi tarafından savunmalarının yapılması suretiyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 38/1 ve 5271 sayılı CMK'nın 152. maddelerine aykırı davranılması,

2- Yalova Devlet Hastanesinin mağdur ile ilgili 22.02.2008 tarihli ve 1150 sayılı raporuna göre; mağdurda sağ paryetal minimal depresyon fraktürü ve travmatik subaraknoidal kanama saptandığı, kafa kemiği kırığının hayat fonksiyonlarını ağır derecede etkileyecek nitelikte olduğu, mağdurun hayati tehlike geçirdiği, post travmatik epilepsi riski nedeniyle mağdurun bir yıl takibinin gerektiği, bu sürenin sonucunda karar verilebileceği anlaşılmakla; mağdurun yaralanmasının epilepsi hastalığına neden olup olmadığının tespiti ile sonucuna göre; sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeksizin eksik inceleme sonucu yazılı biçimde hükümler kurulması," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yalova Ağır Ceza Mahkemesi ise 29.05.2014 tarih ve 97-156 sayı ile bozma kararına direnerek önceki hükümler gibi sanıkların mahkûmiyetlerine karar vermiştir.

Direnme kararına konu hükümlerin de sanıklardan biri ile sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.06.2015 tarihli ve 236535 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 553-1196 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 03.04.2017 tarih ve 43-1015 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanıklardan biri hakkında anılanlara yönelik kasten yaralama suçuna teşebbüsten verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar itiraz edilmeksizin kesinleşmiş olup direnme kararının kapsamına göre inceleme sanıklar hakkında katılana yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar hakkında eksik araştırma ile mahkûmiyet hükümleri kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; ilk mahkûmiyet hükümlerinin Özel Dairece "...menfaat uyuşmazlığı bulunan sanıkların ayrı ayrı müdafiler yerine aynı müdafi tarafından savunmalarının yapılması suretiyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 38/1 ve 5271 sayılı CMK'nın 152. maddelerine aykırı davranılması" ve “eksik araştırma ile hüküm kurulması” nedenleriyle bozulmasından sonra, Yerel Mahkemece “Tensip Zaptı” ile sanıklara Baro tarafından ayrı ayrı müdafi tayini için yazı yazılmış ve tüm sanıkların ayrı müdafiler ile savunulmalarının sağlanmış olması; ilk bozma nedenine ilişkin olarak açık bir direnme kararının da bulunmaması nedeniyle Yerel Mahkemece ilk bozma nedenine eylemli olarak uyulması karşısında; Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, sanık müdafilerinin sadece bozmaya ilişkin olarak diyeceklerinin sorulup Cumhuriyet savcısının bozmaya ilişkin görüşü ile esasa ilişkin mütalaası alındıktan sonra sanık müdafilerine başka bir hususta savunma hakkı tanınmadan hüküm kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanıklar hakkında açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Yalova Ağır Ceza Mahkemesince, sanıkların TCK’nın 81/1, 35/2, 29/1, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırmalarına, hak yoksunluğuna ve mahsuba; sanıklardan birinin ise aynı Kanun’un 81/1, 35/2, 29/1, 31/3, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba karar verildiği,

Hükümlerin sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince;

“1- Aralarında menfaat uyuşmazlığı bulunduğu anlaşıldığı hâlde, sanıkların ayrı ayrı müdafiler yerine aynı müdafi tarafından savunmalarının yapılması suretiyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 38/1 ve 5271 sayılı CMK'nın 152. maddelerine aykırı davranılması,

2- Mağdurun yaralanmasının epilepsi hastalığına neden olup olmadığının tespiti ile sonucuna göre; sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeksizin eksik inceleme sonucu yazılı biçimde hükümler kurulması,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verildiği,

Yerel Mahkemece 19.03.2014 tarihli “Tensip Zaptı” ile sanıklara Baro tarafından ayrı ayrı müdafi tayini için yazı yazıldığı,

Tüm sanıkların ayrı müdafiler ile savunulmalarının sağlandığı 29.05.2014 tarihli oturumda sanıklar ve müdafilerine bozma ilamının okunduğu, sanıklara CMK’nın 147 ve 191/3-c maddeleri uyarınca atılı suç anlatılarak müdafi seçme hakları olduğu, seçecek durumda değillerse istemleri hâlinde Baro tarafından kendilerine müdafi tayin edileceği, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamalarının kanuni hakları olduğu, şüpheden kurtulmak için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hususlarının ayrıntılı olarak anlatıldığı,

Sanıklar ve müdafilerinin bozma ilamına uyulmasını talep ettiklerini ifade etmelerinden sonra, Cumhuriyet savcısından bozmaya ilişkin görüşü sorulup esasa ilişkin mütalaasının alındığı,

Cumhuriyet savcısının bozmaya ilişkin görüşünü ve esasa ilişkin mütalaasını sunmasından sonra sanık müdafilerine başka bir hususta savunma hakkı tanınmadan sanıklara son sözlerinin sorularak kurulan hükümlerin tefhim edildiği, anlaşılmaktadır.

Hukuk devleti, kişilere hukuki güven sağlayan, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı devlettir. Hak ve özgürlükler kullanılınca, yani yaşama geçince, anlam ve değer kazanırlar. Bu bağlamda savunma hakkı da şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek olan toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla bütün toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti de ilgilendirmektedir. Ceza muhakemesinin amacı, yargılama neticesi verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan hükmün doğru olmasını sağlamaktadır. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, yargı mercileri huzurunda kendisini savunma, müdafi yardımından yararlanma, susma, soru sorma, aleyhine olan işleme katılmama, tercümandan yararlanma, delillerin toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma, kanun yoluna başvurma gibi hakları içermektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın "Temel haklar ve ödevler" bölümünde yer alan 36. maddesinde savunma hakkı; "Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" şeklinde düzenlenmiş olup, "temel hak" niteliğine uygun olarak savunma hakkı verilmemesi veya savunma hakkının sınırlandırılması durumunda verilen karar hukuka aykırı olacaktır. Buna göre, sanığın ceza muhakemesindeki en önemli haklarından birisi, yargı mercilerince her aşamada nazara alınması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın herhangi bir nedenle sınırlandırılması da mümkün değildir. Nitekim 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/8 ve 5271 sayılı CMK’nın 289/1-h maddeleri uyarınca savunma hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedenlerindendir.

Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK'nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.

Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin duruşma tarihinde yürürlükte olan hâli;

“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.

2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.

3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir” şeklindedir.

Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.

Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;

Yalova Ağır Ceza Mahkemesince kurulan 31.05.2011 tarihli mahkûmiyet hükümlerinin Özel Dairece "...menfaat uyuşmazlığı bulunan sanıkların ayrı ayrı müdafiler yerine aynı müdafi tarafından savunmalarının yapılması suretiyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 38/1 ve 5271 sayılı CMK'nın 152. maddelerine aykırı davranılması" ve “eksik araştırma ile hüküm kurulması” nedenleriyle bozulmasından sonra, Yerel Mahkemece “Tensip Zaptı” ile sanıklara Baro tarafından ayrı ayrı müdafi tayini için yazı yazıldığı, tüm sanıkların ayrı müdafiler ile savunulmalarının sağlanması, aralarında menfaat uyuşmazlığı bulunan sanıkların ayrı müdafiler tarafından savunmalarının yapılmasına ilişkin bozma nedenine açık bir direnme kararının da bulunmaması karşısında, Yerel Mahkemece ilk bozma nedenine eylemli olarak uyulması karşısında; 29.05.2014 tarihli oturumda sanıklar ve müdafilerine bozma ilamının okunduğu, sanıklara CMK’nın 147 ve 191/3-c maddelerinde düzenlenen haklarının hatırlatıldığı, sanıklar ve müdafilerinin bozma ilamına uyulmasını talep ettiklerini ifade etmelerinden sonra, Cumhuriyet savcısından bozmaya ilişkin görüşü sorulup esasa ilişkin mütalaasının alındığı, mahiyeti itibarıyla "delillerin tartışılması" aşamasıyla aynı nitelikteki bu oturumda Cumhuriyet savcısının bozmaya ilişkin görüşünü ve esasa ilişkin mütalaasını sunmasından sonra sanık müdafilerine başka bir hususta savunma hakkı tanınmadan sanıklara son sözlerinin sorularak hükümlerin tesis ve tefhim edildiği dosyada; CMK'nın 216/1. maddesindeki düzenleme gereğince sözün sırasıyla; Cumhuriyet savcısına, sonrasında da sanıklar ve müdafilerine verilmesi gerekirken, Kanun'da öngörülen sıraya uyulmayarak, Cumhuriyet savcısından bozma ilamına karşı diyecekleri sorulup esasa ilişkin mütalaası alındıktan sonra sanıklar müdafilerine esasa ilişkin savunma yapmalarına imkân tanınmadan hazır bulunan sanıklara son sözleri sorulduktan sonra yargılama bitirilmek suretiyle hükümlerin tesis ve tefhim edilmesi CMK'nın 216/1. maddesine aykırılık oluşturduğu gibi Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa ve CMK ile de güvence altına alınmış olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurduğundan, bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkeme direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yalova 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.05.2014 tarihli ve 97-156 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin, sanık müdafilerinin sadece bozmaya ilişkin diyeceklerinin sorularak Cumhuriyet savcısının bozmaya ilişkin görüşü ile esasa ilişkin mütalaası alındıktan sonra, CMK'nın 216/1. sırasında belirtlien sıraya da uyulmaksızın sanık müdafilerine başka bir hususta savunma hakkı tanınmadan hüküm kurulması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 01.10.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

Öne Çıkanlar