İcra Dosyası İle İlgili Sonrasında İşlemler Yapılmış Olsa Dahi İtiraz Dilekçesi Tebliğ Edilmemiş İse İtirazın İptali Davası İçin Öngörülen Hak Düşürücü Süre İşlemez

20-04-2021

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Esas : 2017/949
Karar : 2020/621
Tarih : 16.09.2020

Özeti: 2004 sayılı İİK’nın 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davalarında hak düşürücü sürenin, borçlunun itirazının alacaklıya tebliği ile başlayıp başlamayacağı, burada varılacak sonuca göre borçlunun itiraz dilekçesi kendisine tebliğ edilmeyen davacı alacaklının icra dosyasında yapmış olduğu işlemler nedeniyle itirazını öğrendiği ve hak düşürücü sürenin bu tarihten (öğrenme) itibaren başladığının kabulünün mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. İtirazın iptali davasında 1 yıllık süre resen incelenir. İcra dosyasında alacaklının icra işlemleri yapmış olması itirazın tebliği anlamına gelmez. İtirazın iptali davası, bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gereken bir dava olup, açık kanunî düzenlemeye göre dava açma süresi itirazın tebliği ile başlar. Ödeme emrine itiraz, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak takip alacaklısına tebliğ edilmez ise kanunda öngörülen bir yıllık süre başlamayacaktır. İİK’nın 67/1. maddesindeki düzenleme dikkâte alındığında, icra dosyasında alacaklının icra işlemleri yapmış olmasının itirazın tebliği anlamına gelmeyeceği açıktır.

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi(Tüketici Mah.Sıf)

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Nazilli 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

Davacı vekili 01.10.2014 tarihli dilekçesinde; müvekkili banka ile dava dışı ... arasında 30.04.2007 ve 05.11.2007 tarihinde genel kredi sözleşmesi imzalandığını, davalının anılan sözleşmeler uyarınca müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak borçtan sorumlu olduğunu, davalı borçluya muacceliyet ihtarnamesi keşide edildiğini, ihtarname içeriği ve ekindeki hesap özetinin kesinleşmesi üzerine borçlu hakkında Nazilli 2. İcra Müdürlüğünün 2010/308 sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının borca itiraz ederek hakkındaki takibin durmasına sebebiyet verdiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, itiraz edilen alacağın % 20’si oranından az olmamak kaydıyla icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Cevabı:

Davalı vekili 03.11.2014 tarihli dilekçesinde; ödeme emrinin müvekkiline 06.06.2011 tarihinde tebliğ edildiğini, 13.06.2011 tarihinde icra takibine itiraz ettiklerini, icra takibinin müvekkili yönünden durması üzerine davacı alacaklının diğer borçlular hakkında işlemler yaptığını, bu nedenle hak düşürücü süre olan bir yıllık dava açma süresinin geçtiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

Nazilli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.03.2015 tarihli ve 2014/456 E., 2015/217 K. sayılı kararı ile; davalının ödeme emrine itirazı üzerine icra takibinin 13.06.2011 tarihinde durdurulmasına karar verildiği, alacaklı vekilinin 05.01.2012 tarihinde icra müdürlüğüne verdiği dilekçesi ile davalı yönünden takibin durduğunu öğrendiği ve öğrenme tarihinden itibaren bir yıllık dava açma süresi içerisinde itirazın iptali davası açılmadığı gerekçesiyle süresinde açılmayan davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

Nazilli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.

Yargıtay 19. Hukuk Dairesince 14.12.2015 tarihli ve 2015/6908 E., 2015/16787 K. sayılı kararı ile;

“…Davalı aleyhine başlatılan icra takibine itiraz edilmiş ve icra takibi 13.06.2011 tarihinde durmuştur. İtirazın iptali davası ise 01.10.2014 tarihinde açılmıştır. İİK'nın 67/I. maddesi gereğince itirazın iptali davası borçlunun itirazının alacaklıya tebliğ tarihinden itibaren bir yıllık süre içerisinde açılması gerekir. Somut olayda borçlunun itirazı davacı alacaklıya tebliğ edilmemiş ve bu bir yıllık süre işlemeye başlamamıştır.

Mahkemece davacının icra dosyasına diğer borçlulara tebligat yapılması için dilekçe sunmasının süre başlangıcı olarak kabul edilmesi doğru görülmemiş, mahkeme kararının bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.

Direnme Kararı:

Nazilli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.05.2016 tarihli ve 2016/128 E., 2016/253 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararı gibi tebliğ hususunun dikkate alınması hâlinde icra takibinin yapılmasının üzerinden uzun süre geçtikten sonra dahi itirazın iptali davasının açılabileceği, borçlunun ödeme emrine itirazını alacaklıya tebliğ ettirmek gibi bir zorunluluğunun bulunmadığı, icra müdürlüğünün tebliğ hususunu yerine getirmediği gibi alacaklı vekilinin de böyle bir talepte bulunmadığı, ancak icra takibinin itiraz üzerine durduğunu verdiği dilekçesinde öğrendiği, Kanundaki ibareye birebir bağlı kalınması hâlinde hakkın kötüye kullanılması durumu olabileceği, bu yüzden alacaklının itirazı öğrendiği tarihi tebliğ tarihi olarak kabul etmek gerektiği, tebliğin amacının zaten borçlunun itirazının öğrenilmesi olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

2004 sayılı İİK’nın 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davalarında hak düşürücü sürenin, borçlunun itirazının alacaklıya tebliği ile başlayıp başlamayacağı, burada varılacak sonuca göre borçlunun itiraz dilekçesi kendisine tebliğ edilmeyen davacı alacaklının icra dosyasında yapmış olduğu işlemler nedeniyle itirazını öğrendiği ve hak düşürücü sürenin bu tarihten (öğrenme) itibaren başladığının kabulünün mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.

İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir alacak (eda) davasıdır. Takip alacaklısı tarafından (süresi içinde) ödeme emrine itiraz etmiş olan borçluya karşı açılır; yani davacı alacaklı, davalı ise takip borçlusudur. Davacı alacaklı bu davada, borçlunun itiraz etmiş olduğu alacağın mevcut olduğunu bildirerek, borçlunun itirazının iptaline karar verilmesini (ve istiyorsa, borçlunun icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesini) talep eder (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 251).

İİK’nın 67/1. maddesi uyarınca itirazın iptali davası bir süreye tabi olup alacaklı, bu davayı, itirazın kendisine (varsa, vekiline) tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde açabilir.

Bir yıllık süre içinde açılan dava, teknik anlamda bir itirazın iptali davasıdır ve ancak bir yıl içinde açılan davanın kazanılması hâlinde borçlunun itirazı iptal edilmiş olur. Bunun üzerine, alacaklı, itiraz ile durmuş olan icra takibine devam edilmesini (yani haciz) isteyebilir. İcra inkâr tazminatına da, yalnız bir yıl içinde açılmış olan itirazın iptali davasında hükmedilebilir.

Alacaklı bir yıl içinde itirazın iptali davası açmazsa, yaptığı ilamsız takip düşer. Fakat bir yıllık süreyi geçiren alacaklının, genel hükümlere göre alacağını dava etmek hakkı saklıdır. Yani alacaklı, alacağı zamanaşımına uğramadığı sürece, genel mahkemelerde bir alacak (tahsil) davası açabilir. Ancak, alacaklı böyle bir dava sonucunda alacağı ilam ile eski (düşmüş olan) ilamsız icra takibine devam edilmesini isteyemez; yalnız ilamlı icra takibi yapabilir.

Bir yıl içinde itirazın iptali davası açılması ile derdest olan ve itiraz ile durmuş bulunan icra takibi iptal edilmiş olmaz; bilâkis, takip durmakta devam eder. Davayı kazanan alacaklı, mahkemeden alacağı ilâm ile itiraz üzerine durmuş olan ilamsız takibe devam edilmesini (haciz) isteyebilir. Dava devam ettiği sürece, bir yıllık haciz isteme süresi işlemez (Kuru, s. 255).

Alacaklı, itirazın kendisine tebliğinden önce de, itirazın iptali davası açabilir. Gerçekten de alacaklı, itirazın iptali (İİK, m. 67) veya kaldırılması (İİK, m. 68-68a) yoluna başvurabilmek için, ödeme emrine itiraz edildiğinin kendisine tebliğ edilmesini beklemek zorunda değildir. Ne var ki, bir yıllık itirazın iptali davası açma süresi ve altı aylık icra mahkemesine başvurma süresi, itirazın alacaklıya tebliğ edildiği tarihten itibaren işlemeye başlar (İİK, m 67/I) ( Yavuz, N: İtirazın İptali ve Tahsil (Eda) Davası, Ankara 2007, s.168).

2004 sayılı İİK’da sürelerin hangi durumlarda nasıl başlayacağına ilişkin farklı düzenlenmeler bulunmakta olup örneğin İİK’nın 16/1. maddesinde, icra ve iflas dairelerinin yaptığı işlemler hakkında söz konusu işlemlerin öğrenildiği tarihten itibaren yedi gün içinde şikâyetin yapılabileceği düzenlenmiştir.

İİK’nın 62. maddesinde ise ödeme emrine itiraz etmek isteyen borçlunun ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz edebileceği, İİK’nın 65. maddesinde de ödeme emrine gecikmiş itirazın ne zaman ve nasıl yapılacağı düzenlenerek, burada da borçlunun kusuru olmaksızın bir mani sebebiyle müddeti içinde itiraz edememiş ise paraya çevirme muamelesi bitinceye kadar itiraz edebileceği, ancak borçlunun, engelin kalktığı günden itibaren üç gün içinde, mazeretini gösterir delillerle birlikte itiraz ve sebeplerini bildirmeye mecbur olduğu belirtilmiştir.

Görüldüğü üzere 2004 sayılı İİK’da sürelerin hangi hâllerde nasıl başlayacağına ilişkin farklı düzenlenmeler öngörülmüş, bir kısmında öğrenme tarihi esas alındığı hâlde bir kısmında da sürelerin başlangıcında tebligat esas alınmıştır.

Açıklanan bu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, alacaklı tarafından itirazın iptali davasının, borçlunun icra dosyasına yaptığı itirazın tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde açılması zorunludur. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.06.2019 tarihli ve 2017/19-1651 E., 2019/707 K. sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiştir.

İİK’nın 67. maddesinde gösterilmiş olan süre hak düşürücü süredir. Yerel Mahkeme ve Özel Daire arasında bu sürenin hak düşürücü süre olup olmadığı konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Hak düşürücü süre; hak sahibinin hakkın korunması için kanun veya sözleşme ile belirlenen süre içerisinde öngörülen eylem veya işlemleri yapmaması nedeniyle hakkın sona ermesi sonucunu doğuran süredir.

Hak düşürücü sürelerin kanunla düzenlenmesi asıldır. Tarafların sözleşme ile hak düşürücü süreleri belirlemeleri, bu süreleri değiştirmeleri veya ortadan kaldırmaları olanaksızdır. Hak düşürücü süreler hakkı tamamen sona erdiren, yok eden, düşüren sürelerdir. Hak sahibi alacaklı kanunla veya sözleşme ile belirlenen süre içerisinde öngörülen eylem veya işlemleri yapmadığı takdirde o hak tamamen ortadan kalkmakta, silinmekte düşmektedir. Artık o hakkın istenmesi, dava ve takip edilmesi mümkün değildir.

Hak düşürücü sürenin sonunda hakkın sona ermesi için karşı tarafın borçlunun bir eylem veya işlem yapmasına gerek yoktur. Hak düşürücü süre geçmekle kendiliğinden son bulur (Tekinay S./Akman S./ Burcuoğlu H./Altop A.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 2, İstanbul, 1985-1988, s. 1385 vd , Reisoğlu, S.: Genel Hükümler, İstanbul, 2002, s. 348).

Hak düşürücü süreler itiraz niteliği taşırlar. Taraflar hak düşürücü süreyi davanın her aşamasında hatta kararın bozulmasından sonra da ileri sürülebilirler. Ayrıca hak düşürücü sürelerin incelenmesi tarafların iradelerine bırakılmamıştır. Hâkim tarafından kendiliğinden göz önünde tutulması, araştırma ve inceleme konusu yapılması gerekmektedir (Feyzioğlu, N. F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 1-2, İstanbul 1976, s. 521).

Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Nazilli 2. İcra Müdürlüğünün 2010/308 sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı T. Vakıflar Bankası T.A.O tarafından, davalı ... ve dava dışı borçlular aleyhine toplam 49.824,66TL alacağın tahsili için icra takibine başlanıldığı, davalı tarafından ödeme emrine 13.06.2011 tarihinde (süresinde) itiraz edildiği, ödeme emrine itiraz dilekçesinin takip alacaklısına tebliğ edilmediği, davacı tarafından da 01.10.2014 tarihinde itirazın iptali davası açıldığı anlaşılmaktadır.

Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, itirazın iptali davası, bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gereken bir dava olup, açık kanunî düzenlemeye göre dava açma süresi itirazın tebliği ile başlar. Ödeme emrine itiraz, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak takip alacaklısına tebliğ edilmez ise kanunda öngörülen bir yıllık süre başlamayacaktır. İİK’nın 67/1. maddesindeki düzenleme dikkâte alındığında, icra dosyasında alacaklının icra işlemleri yapmış olmasının itirazın tebliği anlamına gelmeyeceği de açıktır.

Bu durumda, mahkemece açılan davanın süresinde olduğu gözetilerek, işin esasına girilip sonucuna göre bir karar verilmelidir.

Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 16.09.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Öne Çıkanlar