Tanıkların Hazır Bulundurulması İçin Kesin Süre Verilmesi Sonuç Doğurmaz - Tanıklar HMK Gereği Ancak Davetiye ile Çağrılabilir

16-04-2021

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Esas : 2017/446
Karar : 2020/1045
Tarih : 12.11.2020

Özeti: Uyuşmazlık abonelik sözleşmesi olmaksızın davalının dava konusu yerde kaçak elektrik kullandığı iddiası nedeniyle düzenlenen kaçak elektrik tespit tutanağı doğrultusunda tahakkuk ettirilen bedel nedeniyle davalı aleyhine başlatılan icra takibine vâki itirazın iptali istemine ilişkin davada, davacı vekilince sunulan dava dilekçesinde, delil listesinde ve ilk temyiz dilekçesinde Özel Daire bozma kararında vurgulandığı şekilde bir inceleme yapılması talep edilmemesi karşısında, mahkemece bozma kararında belirtilen biçimde inceleme yapılmasının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 24. ve 25. maddelerine aykırılık teşkil edip etmeyeceği, burada varılacak sonuca göre mahkemece yapılan incelemenin hüküm kurmaya yeterli olup noktasında toplanmaktadır. Tanıkların davet edilmesini düzenleyen 6100 sayılı HMK’nın 243. maddesinde belirtildiği gibi tanık davetiye ile çağrılır. Ancak davetiye gönderilmeden taraflarca hazır edilen tanık da dinlenir. Tanıkların taraflarca hazır edilmesini zorunlu kılan bir kural yoktur. Aksinin kabulü adil yargılanma hakkının kısıtlanması ve eksik inceleme sonucunu doğurur. Tarafların tanıklarını hazır bulunduracaklarına dair beyanlarının da hukukî bir değeri yoktur. Tanıkların duruşmada hazır bulundurulmaları için taraflara verilen kesin mehilin de kanunî bir değeri olmaz. Keşif mahalline usulüne uygun davetiye ile çağrılıp, keşif mahallinde dinlenerek, davalı şirketin kaçak elektrik kullanım tarihleri olan 10.02.2010-09.02.2011 tarihleri arasında 09.02.2011 tarihli kaçak/usulsüz elektrik tespit tutanağında belirtildiği üzere faaliyette bulunup bulunmadığı usulüne uygun tespit edilip, burada varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy (Kapatılan) 12. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I.YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirketin işyerinde müvekkili kurumun 6243163 numaralı tesisatından elektrik kullandığını ve işyerinde yapılan incelemede “sayaçsız, kare buattan direk bağlayarak” kaçak elektrik kullanıldığının 09.02.2011 tarihli tutanakla tespit edildiğini, kaçak elektrik bedeli ve buna bağlı cezaların ilgili mevzuat hükümleri uyarınca hesaplandığını, 12.02.2012 tarihinde 5.106,87TL tahakkuk ettirilerek davalıya tebliğ edildiğini, bu tahakkukun davalı tarafından itiraz edilmeyerek kesinleştiğini ve ödenmeyen faturanın tahsili için davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalının icra takibine haksız itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına ve davalının alacağın %40’ı oranında icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Cevabı:

Davalı şirket temsilcisi cevap dilekçesinde; resmi kayıtlara göre temsilcisi olduğu şirketin 1. katta olmadığını, davacı kuruma itiraz etmesine rağmen hiçbir teftişte tespite gelinmediğini, borcun temsilcisi olduğu şirketine ait olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

Bakırköy (Kapatılan) 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.10.2013 tarihli ve 2013/92 E., 2013/82 K. sayılı kararı ile; her ne kadar davacı kurum davalı şirketin kaçak elektrik kullandığı gerekçesi ile kaçak elektrik bedelinin tahsiline ilişkin takibe yapılan itirazın iptalini talep etmiş ise de, dosyada 13.02.2006 tarihli ve 09.02.2011 tarihli iki ayrı tutanağın bulunduğu, 09.02.2011 tarihli tutanakta mahalde İsmail Seyrek isimli şahsın bulunduğundan bahisle onun beyanının alındığı belirtilmesine karşın altında adı soyadı yazan kısmın yanında imzanın bulunmadığı, imzadan kaçındığına dair bir ibarenin de olmadığı, bu hâli ile İsmail Seyrek adına yazılan beyanın onun beyanı olarak kabul edilemeyeceği; dosyada bulunan 13.02.2006 tarihli tutanakta ise, adreste isim ve unvan olarak İsmail Seyrek’in yer aldığı, yine altında parantez içerisinde bir derneğin belirtildiği, mahalde bulunan olarak üye Ahmet Duman’a atfen "biz burayı açalı 20 gün oldu, zaten tadilattayız" ifadesinin yer aldığı ve tutanağın altında İsmail Seyrek isminin yazılmasına karşın imzanın bulunmadığı ve neden imza alınmadığına dair bir açıklamanın olmadığı, dolayısıyla her iki tutanak içeriği, tutanaklardaki beyanlar ile tutanak altında yazan isimlerin birbirini tutmaması, tutanaklarda İsmail Seyrek ve dernek isimlerinin yer alması, özensiz olarak tutulan tutanak içerikleri dikkate alındığında davalının dava konusu yerde kaçak elektrik kullandığı sonucuna varılamadığı gerekçesiyle ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 13.05.2015 tarihli ve 2014/14697 E., 2015/8518 K.sayılı kararı ile; “…Dava, davalının dava konusu yerde kaçak elektrik kullanması nedeniyle düzenlenen kaçak elektrik tespit tutanağı doğrultusunda tahakkuk ettirilen bedel nedeniyle davalı aleyhine başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

Kaçak elektrik tespit tutanakları, düzenlendiği tarih itibariyle maddi olgulara ilişkin tespitleri içermekte olup, aksi sabit oluncaya kadar geçerli olan resmi belgelerdendir.

Kural olarak, abone sözleşmelerinde kullanılan elektrik tüketiminden ve kaçak elektrik bedelinden abone ile birlikte fiili kullanıcı da sorumludur. Bu noktada davalı şirketin fiili kullanıcı olup olmadığının tespiti önem arz etmektedir.

Dosya içerisinde, dava konusu yere ilişkin 13.02.2006 ve 09.02.2011 tarihli iki adet kaçak elektrik tespit tutanağı bulunmaktadır.

02.2006 tarihli tutanakta sayaçsız uçları direk bağlayıp cereyan kullanıldığı tespit edilmiş, 09.02.2011 tarihli tutanakta ise; kare buattan çekilen sayaçsız uçları direkt bağlamak ve sayaçsız cereyan kullanıldığının tespit edildiği görülmüştür.

Yargılama sırasında dava konusu tutanağın düzenlendiği yerde kimin ve hangi tarihten itibaren faaliyette bulunduğu ilgili tüm kurumlardan araştırılmamış, zabıta araştırması yapılmamış, tutanak tanıkları da tanık sıfatıyla dinlenmemiştir.

Hâl böyle olunca; mahkemece, dava konusu bedelin hangi kaçak elektrik tespit tutanağı doğrultusunda hesaplandığı, düzenlenen tutanak tarihinde ve tutanakta belirlenen adreste davalının faaliyette bulunup bulunmadığı, faaliyette bulunmuş ise, faaliyetin hangi tarihten itibaren başladığı ilgili Ticaret Odası Başkanlığı, Ticaret Sicil Müdürlüğü, Vergi Dairesi Müdürlüğü ve diğer kurumlardan sorularak, kaçak elektrik kullanma fiilinin kim tarafından işlendiğinin, tutanak tanıkları da tanık sıfatı ile dinlenerek ve zabıta araştırması yapılarak şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlenmesi, daha sonra toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya uygun görülmemiş…” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 2015/854 E., 2015/874 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeler yanında “…Tüm dosya kapsamına göre, davacı tarafın dava dilekçesine ekli delil listesinde sıralı halde 7 adet delili bulunmaktadır. Deliller sırası ile 09.02.2011 tarihli kaçak elektrik tespit tutanağı, 12.02.2011 tarihli kaçak elektrik tüketim faturası, tesisat borç dökümü, kaçak bilgileri, Bakırköy 3. İcra Müdürlüğünün 2010/10178 E. sayılı dosyası, tanık, bilirkişi ve keşif ile mukabil delil sunma hakkımız mahfuz kalmak kaydı ile gerektiğinde sunulacak yasal deliller şeklindedir. Tarafların ön inceleme duruşmasına kadar serbestçe iddiayı genişletebileceklerinden delilde sunma hakları bulunmasına karşın bu delil listesi dışında başka delilleri içeren ayrı bir delil listesi verememiştir. Bu delillerin bir kısmının davacı tarafça ibrazı gereken deliller olduğu, takip dosyası, keşif ve bilirkişi, tanık beyanı gibi delillerinde mahkememizce toplanılması gerektiği açıktır. Davacı tarafın talep etmiş olduğu deliller toplanılmıştır. İbraz edilmesi hususunda da yasal hakkını kullanması konusunda hiçbir kısıtlama getirilmemiştir. En son ön inceleme duruşmasında delillerini ibraz etmesi hususunda iki haftalık yasal hakkı hatırlatılmıştır. Keşif ve bilirkişi incelemesi hususunda da, diğer deliller toplanıldıktan sonra icra edilmesi usul ekonomisine uygun olacağından diğer delillerin toplanılması cihetine gidilmiş, tanığının da bu kapsamda dinlenilmesi için ara karar oluşturulmuştur. Davacının bildirdiği tutanak tanıklarının dinlenmesi için davacı vekiline tanık delili hatırlatılmış, davacı vekili 30.04.2013 tarihli celsedeki beyanında; "gerek görülmesi halinde, tutanak tanıklarında da keşif mahallinde hazır edeceğiz." demiştir. Davacı tanık delilinin toplanılması açıkça belirtmeyip kendileri gerek görmeleri halinde keşif sırasında dinletme tercihinde bulunmuşlardır. Keşif sırasında tanıklar hazır edilmemiş, davacı vekili 16.05.2013 havale tarihli yazılı beyanında, keşif sırasında tanıklarını hazır edemediklerini, ancak duruşmada dinlenilmesini talep ediyoruz demişler, mahkememizce tanıkların duruşmada dinlenilmesi yönünden 16.05.2013 tarihli ara karar oluşturulmuş, 20.06.2013 tarihli celsede "tanıklarımız yıllık izinde bulunduğundan, hazır edemedik, bu aşamada başka bir diyeceğimiz yoktur." şeklinde beyanda bulunmuşlar, mahkememizce de bu beyanda dikkate alınarak yargılamanın daha fazla geciktirilmemesi için rapor hazırlanmak üzere dosya bilirkişi tevdi edilmiştir. Belirtilen safahat dikkate alındığında, davacının delil listesinde bildirdiği tüm delillerinin toplanıldığı, tanıklarının dinlenilmesi hususunda da mahkememizin usulü gereğini yaptığı, ancak tanıkların hazır edilmediği anlaşılmıştır.

Bozma ilamı içeriğine gelince, tutanağın düzenlendiği yerde kimin ve hangi tarihten itibaren faaliyette bulunduğu ilgili tüm kurumlardan araştırılmadığı, zabıta araştırması yapılmadığı, tutanak tanıklarının da tanık olarak dinlenilmediği belirtilerek bu hususların yerine getirilmesi, bu amaçla ayrı ayrı birkaç kuruma soru sorularak bu tarihte ilgili yerde kim oturduğunun tespit edilmesi istenilmiştir. Davacının yukarıda belirtilen deliller arasında, bozma ilamında belirtilen yerlere müzekkere yazılması, zabıta araştırması yapılması yönünde bir delil bulunmamaktadır. Yukarıda belirtildiği üzere tüm delilleri toplanılmıştır.

Dava konusu dikkate alındığında, mahkemenin resen araştırma yapmasını gerektiren kamu düzenine ilişkin bir durumda bulunmamaktadır. HMK’nın 24. maddesinde tasarruf ilkesi yer almaktadır ve 25. maddesinde; "taraflarca getirilme ilkesi benimsenmiştir. HMK’nın 25/2. maddesinde açıkça, kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz." ilkesi yer almıştır. Dava konusu dikkate alındığında, kanunda belirtilen durumlar olarak sayılan herhangi bir durumda söz konusu değildir. Taraflar arasında özel hukuk ilişkisi söz konusudur. Kamu düzenine ilişkin bir durumda bulunmamaktadır. Özel hukuk tüzel kişisi olan davacı ... satmakta, satmış olduğu elektrik bedelinin ödenmemesi veya kaçak olarak kullanıldığı iddiası var ise bunu ibraz edeceği deliller veya mahkemeden toplanılmasını talep edeceği deliller ile ispatlaması gerekmektedir. Mahkemenin resen araştırma yapacağı bir durum söz konusu değildir. Tutanak içerikleri de dikkate alındığında, tutanakların özensiz olarak tutulduğu, gerekli araştırmanın yapılmadığı, burada kimin bulunduğu açıkça tespit edilmediği anlaşılmaktadır. Tacir olan davacının basiretli olarak hareket ederek yerine getirmediği eksiklikleri mahkemece resen araştırma ilkesi uygulanarak tamamlanması hâkimin tarafsızlık ilkesine de aykırılık oluşturmaktadır. Yukarıda belirtildiği üzere HMK’nın 25/2. maddesi de bu durumu yasaklamaktadır. Davacı tarafın toplanılmasını talep ettiği mevcut delillere göre de, iddia edilen yerde davalının bulunduğu ve kaçak elektrik kullandığı sabit olmadığından davanın reddine karar verilmiştir. Bozma ilamında, mahkememizce bir kısım araştırmanın yapılması yönündeki gerekçe yerinde görülmediğinden…” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık abonelik sözleşmesi olmaksızın davalının dava konusu yerde kaçak elektrik kullandığı iddiası nedeniyle düzenlenen kaçak elektrik tespit tutanağı doğrultusunda tahakkuk ettirilen bedel nedeniyle davalı aleyhine başlatılan icra takibine vâki itirazın iptali istemine ilişkin eldeki davada, davacı vekilince sunulan dava dilekçesinde, delil listesinde ve ilk temyiz dilekçesinde Özel Daire bozma kararında vurgulandığı şekilde bir inceleme yapılması talep edilmemesi karşısında, mahkemece bozma kararında belirtilen biçimde inceleme yapılmasının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 24. ve 25. maddelerine aykırılık teşkil edip etmeyeceği, burada varılacak sonuca göre mahkemece yapılan incelemenin hüküm kurmaya yeterli olup noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

İşin esasına geçilmeden önce konuyla ilgili hukukî mevzuatın irdelenmesinde fayda görülmüştür.

Önemle vurgulamak gerekir ki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda, hâkim davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da duruşma bitinceye kadar delil gösterebilirler. Dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, taraflar yanında, hâkimin de görevli olmasına, kendiliğinden araştırma ilkesi denir. Bu ilke kamu düzenini ilgilendiren çekişmeli davalarda ve çekişmesiz yargı işlerinde önem arz eder.

6100 sayılı HMK’nın 25. maddesinin birinci fıkrasında ise, hâkimin kanunda öngörülen istisnalar dışında, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağı ve onları hatırlatabilecek davranışlarda bulunamayacağı düzenlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise kural olarak hâkimin kendiliğinden delil toplayamayacağı kabul edilmiştir (Umar, B.: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2014, s. 114 vd.). Taraflarca getirilme ilkesi olarak kabul edilen bu düzenleme ile özel hukuk uyuşmazlıklarında kural olarak, tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin vakıaların ve bu vakıaların delillerinin bizzat taraflarca getirilmesi ve yargılamada ileri sürülmesi düzenlenmiştir. Böylelikle dava malzemelerinin toplanmasında ve bunların ileri sürülmesinde hâkimin pasif olması kabul edilmiştir ( Üstündağ, S.: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 2000, s. 238).

Bununla birlikte, dava malzemesinin taraflarca getirilmesi, hâkimin bu hususlar hakkında hiçbir yetkisi olmadığı ve tamamen etkisiz olduğu anlamına gelmemektedir (Alangoya, H. Y. /Yıldırım, M. K. /Deren Yıldırım, N.: Medenî Usul Hukuku Esasları, İstanbul 2009, s. 184). Bu özellikle hâkimin yargılama sonucunda, verdiği hükmün maddi gerçekle örtüşür olabilmesinin bir sonucudur. Tarafların getirdiği ve ileri sürdüğü dava malzemeleri bazı durumlarda maddi veya hukuki açıdan eksik, belirsiz yahut çelişkili olabilir. Bu durum, davanın yürütülmesini zorlaştırabildiği gibi hâkimin doğru bir hükme varma ihtimalini de tehlikeye sokabilir. Bu nedenle 6100 sayılı HMK’nın 31. maddesinde, bu durumlarda, hâkimin taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği ve tarafların delil göstermelerini isteyebileceği düzenlenmiştir.

Hâkimin gösterilmesini işaret edebileceği delillere değinmek gerekirse, dava dosyasından anlaşılabilen ve tarafların ileri sürdükleri iddia ve savunmalarına ilişkin vakıaların ispatı bakımından gerekli delillerdir. Bu nedenle hâkim keyfi olarak istediği her delilin gösterilmesini taraflardan isteyemez.

Bununla beraber, 6100 sayılı HMK 31. maddeye göre hâkimin aydınlatma ödevi gereğince taraflardan delil göstermelerini isteyebileceği düzenlenmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken husus hâkimin, mevcut vakıalardaki eksiklik, belirsizlik veya çelişkinin giderilmesi için tarafların delil göstermesini isteyebileceğidir (Simil, C.: Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevinin Sınırları, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’e Armağan, C. 16, Özel Sayı 2014, s. 1365, İzmir 2015).

Bu aşamada, tanık delili üzerinde de durmak gerekmektedir. Tanık, kavram olarak uyuşmazlık hakkında bilgi ve görgüsü bulunan üçüncü kişidir. Kural olarak, üçüncü kişi olması şartıyla, yaşına, hukukî durumuna, taraflarla akrabalık derecesine bakılmaksızın, davada herkes tanık olarak dinlenebilir. Dolayısıyla davanın tarafları tanık olarak dinlenemez.

Tanık gösteren taraf, dinleteceği tanıkların ad soyadı ile ( tebligat ) adreslerini içeren listeyi ( bu listeyi içeren dilekçesini ) mahkemeye verir ve her bir tanığın hangi vakıa hakkında dinleneceğini de dilekçesinde bildirir (HMK m. 240/2). Bu hüküm yukarıda belirtilen ve 6100 sayılı HMK'nın 194. maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükümlülüğünün de bir gereğidir. Ayrıca madde de belirtildiği üzere ikinci bir tanık listesi verilmesi de mümkün değildir.

6100 sayılı HMK’nın “Tanığın davet edilmesi” başlıklı 243. maddesi ise;

“(1) Tanık davetiye ile çağrılır. Ancak, davetiye gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanık da dinlenir. Şu kadar ki, tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hâllerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir.

(2) Davetiyenin duruşma gününden en az bir hafta önce tebliğ edilmiş olması gerekir. Acele hâllerde tanığın daha önce gelmesine karar verilebilir.

(3) Tanığı davet, gerektiğinde telefon, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, davete rağmen gelmemeye bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz”

Hükmünü içermektedir.

Bu noktada meşru (haklı) beklentiye değinmek gerekirse, bu kavram bir hakkın ileride mevcut olacağına dair hukukî bir umudu ifade eder. Bu durumda hakkında mevcudiyeti yönünde geçerli bir beklenti bulunmaktadır. Meşru beklenti kavramı ile hukuki güvenlik ve giderek hukuk devleti/hukukun üstünlüğü ilkesi arasında sıkı bir bağ olup, hakkaniyet de önemli bir temel sağlamaktadır. Bu ilkelerin uzantısı olan öngörülebilirlik ve belirlilik ya da sürprizlere kapalılık kişide güven duygusuna ve hakka sahip olacağı yönünde objektif olarak makul sebeplerle dayanmasına yol açacaktır (Gemalmaz, H.B.: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Mülkiyet Hakkı, İstanbul 2009, s. 139 vd ).

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dava abonelik sözleşmesi olmaksızın davalının dava konusu yerde kaçak elektrik kullandığı iddiası nedeniyle düzenlenen kaçak elektrik tespit tutanağı doğrultusunda tahakkuk ettirilen bedel nedeniyle davalı aleyhine başlatılan icra takibine vâki itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekili 16.05.2013 havale tarihli yazılı beyanıyla, tutanak tanıklarının hastane ve duruşmada olmaları nedeniyle keşif mahallinde hazır edilemediğini bildirmiş olup; mahkemece alınan aynı tarihli ara karar ile de belirtilen tanıkların 20.06.2013 tarihli duruşmada dinlenilmelerine karar verilmiş ancak bu duruşmada yıllık izinde olmaları nedeniyle davacı vekilince hazır edilemeyince mahkemece “Her ne kadar davacı taraf tanık dinletme talebinde bulunmuş ise de, keşif mahallinde hazır edilmediği, yazılı beyanı ile duruşmada hazır edeceklerini beyan ettikleri, duruşmada da hazır edemedikleri anlaşıldığından tanık dinletme taleplerinin reddine” şeklinde ara karar verilmiş ve dosya bilirkişiye rapor hazırlanmak üzere tevdii edilmiştir.

Oysa ki, tanıkların davet edilmesini düzenleyen 6100 sayılı HMK’nın 243. maddesinde belirtildiği gibi tanık davetiye ile çağrılır. Ancak davetiye gönderilmeden taraflarca hazır edilen tanık da dinlenir. Tanıkların taraflarca hazır edilmesini zorunlu kılan bir kural yoktur. Aksinin kabulü adil yargılanma hakkının kısıtlanması ve eksik inceleme sonucunu doğurur. Tarafların tanıklarını hazır bulunduracaklarına dair beyanlarının da hukukî bir değeri yoktur.

Tanıkların duruşmada hazır bulundurulmaları için taraflara verilen kesin mehilin de kanunî bir değeri olmaz. Zira hiç kimse kendi tanığını zorla getiremez. Halbuki kesin süre bir kimsenin yapabileceği bir iş veya işlem için verilebilir. Bu konuda ancak beher tanık için mahkemenin takdir edeceği paranın çağrı giderleriyle beraber kaleme yatırılması amacıyla delil gösterene süre verilebilir (HGK’nın 20.05.1964 tarihli ve 8/232-377 sayılı kararı). Öyle ise, mahkemece hukuka aykırı olarak davacı tarafça hazır edilmesi istenen tanıklar dinlenmeden karar verilmesi nedeniyle davacının hukuki dinlenilme hakkının kısıtlanmış olması doğru olmadığı gibi, bu tanıkların duruşmada dinleneceği şeklinde ara kararı kurulması ile de davacı tarafta haklı beklenti oluşturulmuştur.

Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin "Kaçak elektrik enerjisi tüketimi” 13. maddesinin 3. fıkrasında “Kaçak elektrik enerjisi tüketiminin tespit edilmesinde, ilgili tüzel kişinin tespitini doğru bulgu ve belgelere dayandırması ve tüketici haklarının ihlal edilmemesi esastır.” hükmünü içermektedir. 6100 sayılı HMK’nın 31. maddesinde belirtilen “Hâkimin davayı aydınlatma ödevi” kapsamında mahkemece mevcut vakıalardaki eksiklik, belirsizlik veya çelişkinin giderilmesi için taraflardan delil göstermeleri de istenebileceğinden tutanak tanıkları 6100 sayılı HMK’nın 243 ve devamı maddeleri gereğince keşif mahalline usulüne uygun davetiye ile çağrılıp, keşif mahallinde dinlenerek, davalı şirketin kaçak elektrik kullanım tarihleri olan 10.02.2010-09.02.2011 tarihleri arasında 09.02.2011 tarihli kaçak/usulsüz elektrik tespit tutanağında belirtildiği üzere 1. kat, No:2’de faaliyette bulunup bulunmadığı usulüne uygun tespit edilip, burada varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece eksik araştırma ile açıklandığı şekilde hüküm kurulması hatalı olmuştur.

Hâl böyle olunca direnme kararı açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmalıdır.

IV. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenlerle 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 16.12.2020 tarihinde oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.

Öne Çıkanlar